12 Eylül 2024 Perşembe

 

 

Albert Camus için Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi ve “Misafir” Adlı Öykü Üzerine

                                            Hamza Çelikel

Albert Camus (1913/Cezayir – 1960/Fransa)

 

Camus, Cezayir’de geçen dört öykü yazmıştır. Camus’nun doğduğu topraklarla ilişkisini bir parça da olsa ortaya koyan bu dört öyküden biri de  “Misafir” adlı çalışmasıdır. Camus bu öyküsünde ‘Yabancı’(Daru) da “Öteki”(Arap, Mahkûm) kavramı üzerine bir anlatı bizlere sunmaktadır. Öykünün Fransızca adı, ‘misafir’ veya ‘ev sahibi’ anlamına gelen L’Hôte kelimesidir. Öykü de “Arap veya Mahkûm” olarak tanımlanan kahraman, her ne kadar bir gölge gibi görünüyor olsa da merkezde olduğu ve öykünün diğer kahramanları ancak onun varlığı etrafında şekillenebildiği için öykünün adını “Misafir” olarak çevirmek yerinde olacaktır.

Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi 1954 yılında başlamış ve 1962 yılında Cezayir, bağımsızlığını ilan ederek nihai olarak sonuçlanmıştır. Albert Camus’nun Cezayir üzerine anlatılarını, Cezayir halkı üzerine tutumunu bilmeden öykülerini okumak eksik ve yanlış yorumlamaya neden olacaktır. Her ne kadar anlatılarında “Vicdan, olası kardeşlik durumu, yabancılaşma” gibi kavramlara değinse de Camus, Cezayir bağımsızlık mücadelesinde gerçekten de evrensel değerleri üzerinden bir tutum mu sergilemiştir?

Cezayir halkının sömürgecilerle haklı mücadelesi karşısında Camus, genelde sessiz kalarak veya bir iki cılız söyleminden başka bir demeç vermemiştir: Bu açıklamalar da aynı topraklarda bir arada yaşamanın gerekliliğinden, “Siyah Ayak” larla Cezayirlilerin kardeş olduğuna değinen açıklamalardı. (Camus; Cezayir de doğan Fransızlar için “siyah ayak” tanımı kullanıyordu.) Ayrıca Cezayirlilerin, Fransa’nın himayesi altında yönetilmesi gerektiğini savunuyordu. ¹  Camus, bazıları için az rastlanılan bir kahraman olarak görülse de bazıları için de tutarsız bir yazar olarak görülmüştür.

Cezayir bağımsızlık ilanından beş yıl sonra (1967) Cezayir Milli Eğitim Bakanı Ahmet Taleb İbrahimi tarafından düzenlenen " Bir Cezayirlinin gözünden Albert Camus" adlı konferansta Camus’ya dair alışıla gelen düşünceleri sarsmaktadır. Bu konferansta Camus’ya dair düşünceler genel olarak; “Yazar, romanlarında sömürgeleştirmeye hiç yer vermeyerek, yabancı adlı romanında Arap’ın ismini reddederek, Cezayir’de Fransanın egemenliğinin “geç kalınmış savunucu” olduğunu itiraf eden biri olarak mahkûm ediliyor.” Bu düşünce etrafında şekillenir.

Camus, yalnızca ‘Yabancı’ adlı romanında değil, ‘Misafir’ adlı öyküsünde de kahramanını, biri etnik öteki de hukuksal bir terimle “Arap veya Mahkûm” olarak sunmaktadır. Böylece kahramanını bir özne olarak tanıtmayıp, okur ile kahramanı arasında bir bağ kurulmasının önüne geçmektedir.

Ayrıca İbrahimi, ‘Yabancı’ adlı romanında Arap’ı ölüme sürüklediğini dile getirir. Camus, ‘Misafir’ adlı öyküsünde de Arap’ı ölüme sürükler. İbrahimi bu durumu Camus için "Bilinçaltında", "Arap'ı öldürerek", "Cezayir'i seven ama Cezayirlilerden kurtulmadıkça bu Cezayir'i tasavvur edemeyen Siyah Ayak’ın rüyası…” olarak tanımlar.  

İbrahimi, “Cezayirli olmayı hak etmeyen Camus, bizim için bir “yabancı” olarak kalacaktır.² ” diyerek düşüncesini dile getirmiştir.

Albert Camus’nun Misafir adlı öyküsünü, “Vicdan ve Olası Kardeşlik Durumu” üzerinden okumalar yaygın olsa da gerçekte öyküde baskın olan düşüncenin okur üzerinde bırakacağı etkinin izini sürmek çok daha faydalı olacaktır.

Öyküyü, Cezayir’de yaşayan bir insan olarak okumaya çalıştığımızda yazarın evrensel değerlere karşı tutumuna dair izler görebileceğiz.

Genelde öykü ‘olası kardeşlik durumu’ üzerinden analiz edilse de öykünün kahramanlarından Daru, öğretmen olduğu ve öykünün büyük bir kısmı sınıf ortamında geçtiği için öğretmen-öğrenci iletişimi üzerinden değerlendirilmesi belki daha çok fayda sağlayacaktır.

Sömürgecilerin bir mensubu olan jandarma Balducci, kendisi atın üzerinde Arap’ı da ipe bağlayıp atın arkasından yürüterek getirmiştir. Albert Camus gibi Daru’da Cezayir’de doğmuştur.

Balducci tarafından peşi sıra getirilen istenmeyen bu kişiye karşı öğretmen Daru, kendisine bırakılan mahkûmu fiziksel özellikleri üzerinden değerlendirmeyi tercih eder. Sınıfında, okulunda yüz hatlarını kıyafetlerini üzerinden onu yargılamayı sürdürür. Sürekli bir nefret halindedir. Ön yargılarla doludur ve bu duyguyu öykü boyunca aşmak hiçbir çaba zarfetmez.  Arap’ın sorumluluğunu almamak için diretse de bir üst dilden konuşan Balducci, Daru’yu ikna eder. Balducci okula gelip gidinceye kadar geçen süre boyunca jandarmanın bütün sözleri ve eylemleri sömürgeci yönetimin sembolüdür. (Arap yerde otururken kendisinin kanepeye kurulması, “Gel, sen…”gibi hitap şekilleri, Arap’ın karıştığı cinayetin nedenini umursamayıp, Arap’ı bir vahşi gibi göstermek için cinayetin işleniş şeklini tutkuyla anlatması… Daru’ya emirlerden ve sorumluluklardan bahsetmesi, oradaki yerli halktan bahsederken “Biz ve Onlar” diye ifade etmesi gibi…)

Daru, “yabancılaşmanın örneği” olarak tanıtılsa da aslında sömürü düzenin bir mensubu olduğu çok bellidir. Bu sömürü ailesinin biraz huysuz ve dik başlı bir çocuğu gibi görünür. Bazen kendi etik değerleriyle karşı karşıya gelse de gizliden gizliye ait olduğu sömürü düzenin bir bireyi olduğu anlaşılmaktadır. (Balducci’ye karşı önce direnip sonra Arap için kendisine verilen sorumluluğu kabul etmesi, Balducci bir an ona döndüğünde at ve deri kokusu aldığında hafif bir tiksinme olsa da Balducci’nin gidişinden sonra onu üzdüğü üzerine kaygılanması… ve tam bu sırada Arap okulun kenarından varlığı hissettirdiğinde öfkeyle yerden aldığı taşı savurması- ki bir anlamda ailemle aramı açmama sen neden olacaksın tavrı-)

Ön yargılarla yaklaşsa da tipik bir öğretmen tavrıyla mahkûma seslenir, “Ye…”, “Su burada…”, “Burada oturabilirsin.” Yiyecek verip yol için erzak hazırladığında bu istenmeyen kişiye karşı bir öğretmenin sorumluluklarını yerine getirir. Tıpkı sınıfına istenmeyen bir öğrencinin gelmesinden rahatsız olan, kendi iç çatışmalarına rağmen sorumluluklarını da olabildiğince yerine getirmeye çalışan bir öğretmen gibi… Öğretmen Daru, ahlakı dürtüler ile benmerkezci dürtüler arasında sıkışıp kalmış gibidir. Öğrenci istenmese de ona yardımcı olmak öğretmenin görevidir anlayışıyla yaklaşır. Böylece vicdani bir rahatlama hissi yaşayacaktır.

Daru ve Balducci sömürgecilerin temsilcileri konumundadır. Dile getirildiği gibi Arap ve onlar arasında hiçbir zaman olası bir kardeşlik bağı oluşmayacaktır. Öykü boyunca Arap’ın ne ismi ne de hayatıyla ilgili bir paragraf geçmektedir. Daru, Arap’a cinayeti neden işlediğini sorduğunda, yazar, Arap’a neden işlediğini değil nasıl işlediğine dair bir cevapla karşılık verdirtir. Daru’yu da cevabı yeterli bulmuş gibi susturur.

Daru ve Balducci, Arap’ı cinayete sürükleyen sürece dair bilgiye karşı isteksiz ve kayıtsızdır. Her ne kadar öykü üzerine yorum yapanlar anlatıda baskın olanın vicdanına sadık kalmayı ön plana çıkararak metni bu yönünü ortaya çıkarmış olsa da bu yerinde bir tespit değildir. Daru bir anlamda “ Sana yemek, kalacak yer, içecek su verdim ve özgür bıraktım fakat aslında bunların hepsi benim vicdanımın güzelliğindendir. Yoksa sen, nedenini bilmesem de yaptığın o korkunç cinayetle, kıyafetlerinle, o fiziksel özelliklerinle bunların hiçbirine değmezsin.” Szölerini söylemese de  bizlere bu yönünü gösterir.

Camus burada tamamen oryantalist bir bakış açısıyla kendince “uygar insan ile ilken insanı” bir araya getirip, uygar insanın vicdanının ne kadar değerli olduğunu göstermeye çalışır.

Yazar, hikâyenin hiçbir yerinde okuyucu ile Arap arasında bir bağ oluşmasına da olanak sağlamaz. Bu bilinçli bir tercihtir. Çünkü bu konuda taraftır. Arap’ı öykü boyunca  hep gölgede tutar, kahramanın okur ile bağ kurmasına izin vermez. Öyküyü okuduktan sonra okur da Arap’a dair soru işaretleri kalabileceği gibi ilkel, yabani bir insan olarak hayal etmesi de çok mümkündür.

Camus, öykü boyunca yalnızca tek bir yerde Arap’ı özgür iradesiyle hareket etmesini ister; öykünün sonlarında Arap’ı kendini ölüme götürecek Tinquit şehrine yolculuk yaptırarak. Bu esnada Cezayir Milli Eğitim Bakanının Camus için söylediği söz kulağımıza ilişir. Camus’nun "Bilinçaltında", "Arap'ı öldürerek", "Cezayir'i seven ama Cezayirlilerden kurtulmadıkça bu Cezayir'i tasavvur edemeyen Siyah Ayak’ın rüyası…”

 

Kaynaklar:

1-      https://tr.wikipedia.org/wiki/Albert_Camus

2-      https://orientxxi.info/lu-vu-entendu/camus-et-l-algerie-un-humain-avec-ses-hauts-et-ses-bas,6467

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

  Film: Kulağını Bana Aç  (25") Yazan / Yöneten-Written / Directed by Hamza Çelikel Oyuncular / Cast Aliye Uslu Zafer Çayan Görüntü Yön...