Albert Camus için Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi ve “Misafir” Adlı Öykü
Üzerine
Hamza
Çelikel
Albert Camus (1913/Cezayir – 1960/Fransa)
Camus, Cezayir’de geçen dört öykü
yazmıştır. Camus’nun doğduğu topraklarla ilişkisini bir parça da olsa ortaya
koyan bu dört öyküden biri de “Misafir”
adlı çalışmasıdır. Camus bu öyküsünde ‘Yabancı’(Daru) da “Öteki”(Arap, Mahkûm)
kavramı üzerine bir anlatı bizlere sunmaktadır. Öykünün Fransızca adı, ‘misafir’
veya ‘ev sahibi’ anlamına gelen L’Hôte kelimesidir. Öykü de “Arap veya Mahkûm”
olarak tanımlanan kahraman, her ne kadar bir gölge gibi görünüyor olsa da
merkezde olduğu ve öykünün diğer kahramanları ancak onun varlığı etrafında
şekillenebildiği için öykünün adını “Misafir” olarak çevirmek yerinde
olacaktır.
Cezayir Bağımsızlık Mücadelesi 1954
yılında başlamış ve 1962 yılında Cezayir, bağımsızlığını ilan ederek nihai
olarak sonuçlanmıştır. Albert Camus’nun Cezayir üzerine anlatılarını, Cezayir
halkı üzerine tutumunu bilmeden öykülerini okumak eksik ve yanlış yorumlamaya
neden olacaktır. Her ne kadar anlatılarında “Vicdan, olası kardeşlik durumu,
yabancılaşma” gibi kavramlara değinse de Camus, Cezayir bağımsızlık
mücadelesinde gerçekten de evrensel değerleri üzerinden bir tutum mu sergilemiştir?
Cezayir halkının sömürgecilerle haklı
mücadelesi karşısında Camus, genelde sessiz kalarak veya bir iki cılız
söyleminden başka bir demeç vermemiştir: Bu açıklamalar da aynı topraklarda bir
arada yaşamanın gerekliliğinden, “Siyah Ayak” larla Cezayirlilerin kardeş
olduğuna değinen açıklamalardı. (Camus;
Cezayir de doğan Fransızlar için “siyah ayak” tanımı kullanıyordu.) Ayrıca Cezayirlilerin,
Fransa’nın himayesi altında yönetilmesi gerektiğini savunuyordu. ¹ Camus, bazıları için az rastlanılan bir
kahraman olarak görülse de bazıları için de tutarsız bir yazar olarak görülmüştür.
Cezayir bağımsızlık ilanından beş yıl
sonra (1967) Cezayir Milli Eğitim Bakanı Ahmet Taleb İbrahimi tarafından
düzenlenen "
Bir Cezayirlinin gözünden Albert Camus" adlı konferansta Camus’ya dair alışıla gelen düşünceleri sarsmaktadır. Bu
konferansta Camus’ya dair düşünceler genel olarak; “Yazar, romanlarında sömürgeleştirmeye hiç
yer vermeyerek, yabancı adlı romanında Arap’ın ismini reddederek, Cezayir’de
Fransanın egemenliğinin “geç kalınmış savunucu” olduğunu itiraf eden biri
olarak mahkûm ediliyor.” Bu düşünce etrafında şekillenir.
Camus, yalnızca ‘Yabancı’ adlı
romanında değil, ‘Misafir’ adlı öyküsünde de kahramanını, biri etnik öteki de
hukuksal bir terimle “Arap veya Mahkûm” olarak sunmaktadır. Böylece kahramanını
bir özne olarak tanıtmayıp, okur ile kahramanı arasında bir bağ kurulmasının
önüne geçmektedir.
Ayrıca İbrahimi, ‘Yabancı’ adlı romanında Arap’ı ölüme sürüklediğini dile
getirir. Camus, ‘Misafir’ adlı öyküsünde de Arap’ı ölüme sürükler. İbrahimi bu
durumu Camus için "Bilinçaltında",
"Arap'ı
öldürerek", "Cezayir'i seven ama Cezayirlilerden kurtulmadıkça bu
Cezayir'i tasavvur edemeyen Siyah Ayak’ın rüyası…” olarak tanımlar.
İbrahimi, “Cezayirli olmayı
hak etmeyen Camus, bizim için bir “yabancı” olarak kalacaktır.² ”
diyerek düşüncesini dile getirmiştir.
Albert Camus’nun Misafir
adlı öyküsünü, “Vicdan ve Olası Kardeşlik
Durumu” üzerinden okumalar yaygın olsa da gerçekte öyküde baskın olan
düşüncenin okur üzerinde bırakacağı etkinin izini sürmek çok daha faydalı
olacaktır.
Öyküyü, Cezayir’de yaşayan
bir insan olarak okumaya çalıştığımızda yazarın evrensel değerlere karşı
tutumuna dair izler görebileceğiz.
Genelde öykü ‘olası
kardeşlik durumu’ üzerinden analiz edilse de öykünün kahramanlarından Daru,
öğretmen olduğu ve öykünün büyük bir kısmı sınıf ortamında geçtiği için
öğretmen-öğrenci iletişimi üzerinden değerlendirilmesi belki daha çok fayda
sağlayacaktır.
Sömürgecilerin bir mensubu
olan jandarma Balducci, kendisi atın üzerinde Arap’ı da ipe bağlayıp atın
arkasından yürüterek getirmiştir. Albert Camus gibi Daru’da Cezayir’de
doğmuştur.
Balducci tarafından peşi
sıra getirilen istenmeyen bu kişiye karşı öğretmen Daru, kendisine bırakılan mahkûmu
fiziksel özellikleri üzerinden değerlendirmeyi tercih eder. Sınıfında, okulunda
yüz hatlarını kıyafetlerini üzerinden onu yargılamayı sürdürür. Sürekli bir
nefret halindedir. Ön yargılarla doludur ve bu duyguyu öykü boyunca aşmak hiçbir
çaba zarfetmez. Arap’ın sorumluluğunu
almamak için diretse de bir üst dilden konuşan Balducci, Daru’yu ikna eder. Balducci
okula gelip gidinceye kadar geçen süre boyunca jandarmanın bütün sözleri ve
eylemleri sömürgeci yönetimin sembolüdür. (Arap
yerde otururken kendisinin kanepeye kurulması, “Gel, sen…”gibi hitap şekilleri,
Arap’ın karıştığı cinayetin nedenini umursamayıp, Arap’ı bir vahşi gibi göstermek
için cinayetin işleniş şeklini tutkuyla anlatması… Daru’ya emirlerden ve
sorumluluklardan bahsetmesi, oradaki yerli halktan bahsederken “Biz ve Onlar”
diye ifade etmesi gibi…)
Daru, “yabancılaşmanın
örneği” olarak tanıtılsa da aslında sömürü düzenin bir mensubu olduğu çok
bellidir. Bu sömürü ailesinin biraz huysuz ve dik başlı bir çocuğu gibi
görünür. Bazen kendi etik değerleriyle karşı karşıya gelse de gizliden gizliye
ait olduğu sömürü düzenin bir bireyi olduğu anlaşılmaktadır. (Balducci’ye karşı önce direnip sonra Arap
için kendisine verilen sorumluluğu kabul etmesi, Balducci bir an ona döndüğünde
at ve deri kokusu aldığında hafif bir tiksinme olsa da Balducci’nin gidişinden
sonra onu üzdüğü üzerine kaygılanması… ve tam bu sırada Arap okulun kenarından
varlığı hissettirdiğinde öfkeyle yerden aldığı taşı savurması- ki bir anlamda
ailemle aramı açmama sen neden olacaksın tavrı-)
Ön yargılarla yaklaşsa da tipik
bir öğretmen tavrıyla mahkûma seslenir, “Ye…”, “Su burada…”, “Burada
oturabilirsin.” Yiyecek verip yol için erzak hazırladığında bu istenmeyen kişiye
karşı bir öğretmenin sorumluluklarını yerine getirir. Tıpkı sınıfına istenmeyen
bir öğrencinin gelmesinden rahatsız olan, kendi iç çatışmalarına rağmen sorumluluklarını
da olabildiğince yerine getirmeye çalışan bir öğretmen gibi… Öğretmen Daru,
ahlakı dürtüler ile benmerkezci dürtüler arasında sıkışıp kalmış gibidir.
Öğrenci istenmese de ona yardımcı olmak öğretmenin görevidir anlayışıyla
yaklaşır. Böylece vicdani bir rahatlama hissi yaşayacaktır.
Daru ve
Balducci sömürgecilerin temsilcileri konumundadır. Dile getirildiği gibi Arap
ve onlar arasında hiçbir zaman olası bir kardeşlik bağı oluşmayacaktır. Öykü
boyunca Arap’ın ne ismi ne de hayatıyla ilgili bir paragraf geçmektedir. Daru,
Arap’a cinayeti neden işlediğini sorduğunda, yazar, Arap’a neden işlediğini
değil nasıl işlediğine dair bir cevapla karşılık verdirtir. Daru’yu da cevabı
yeterli bulmuş gibi susturur.
Daru ve Balducci, Arap’ı cinayete sürükleyen sürece dair bilgiye karşı
isteksiz ve kayıtsızdır. Her ne kadar öykü üzerine yorum yapanlar anlatıda
baskın olanın vicdanına sadık kalmayı ön plana çıkararak metni bu yönünü ortaya
çıkarmış olsa da bu yerinde bir tespit değildir. Daru bir anlamda “ Sana yemek,
kalacak yer, içecek su verdim ve özgür bıraktım fakat aslında bunların hepsi
benim vicdanımın güzelliğindendir. Yoksa sen, nedenini bilmesem de yaptığın o
korkunç cinayetle, kıyafetlerinle, o fiziksel özelliklerinle bunların hiçbirine
değmezsin.” Szölerini söylemese de bizlere bu yönünü gösterir.
Camus burada tamamen oryantalist bir bakış açısıyla kendince “uygar
insan ile ilken insanı” bir araya getirip, uygar insanın vicdanının ne kadar
değerli olduğunu göstermeye çalışır.
Yazar, hikâyenin hiçbir yerinde okuyucu ile Arap arasında bir bağ
oluşmasına da olanak sağlamaz. Bu bilinçli bir tercihtir. Çünkü bu konuda
taraftır. Arap’ı öykü boyunca hep
gölgede tutar, kahramanın okur ile bağ kurmasına izin vermez. Öyküyü okuduktan
sonra okur da Arap’a dair soru işaretleri kalabileceği gibi ilkel, yabani bir
insan olarak hayal etmesi de çok mümkündür.
Camus, öykü boyunca yalnızca
tek bir yerde Arap’ı özgür iradesiyle hareket etmesini ister; öykünün sonlarında
Arap’ı kendini ölüme götürecek Tinquit şehrine yolculuk yaptırarak. Bu esnada
Cezayir Milli Eğitim Bakanının Camus için söylediği söz kulağımıza ilişir. Camus’nun
"Bilinçaltında", "Arap'ı öldürerek", "Cezayir'i
seven ama Cezayirlilerden kurtulmadıkça bu Cezayir'i tasavvur edemeyen Siyah
Ayak’ın rüyası…”
Kaynaklar:
1-
https://tr.wikipedia.org/wiki/Albert_Camus
2-
https://orientxxi.info/lu-vu-entendu/camus-et-l-algerie-un-humain-avec-ses-hauts-et-ses-bas,6467
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder